Maçkalı Hasan Tunç
1912 (((-_-))) 1986
Hasan Tunç'un türkü çalıp söylemesi 12-13 yaşlarında başlar. İlk denemelerine kastel denilen olgunlaşmış mısır fidanından kesilerek yapılan ve ince sesler çıkaran basit bir çalgı ile başlamıştır. Daha sonraları kendi yaptığı kemençe ile çalıp-söylediği bilinmektedir. Hasan Tunç'un kemençe öğrendiği bir ustası yoktur. Ancak birlikte çalıp-söylediği yakın dostları olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında Salim Akpınar (Kastoroğlu), ve Ocaklı (İspela) Köyü'nden Fehmi Alan (Kuru Fehmi) en tanınmışlarıdır. Hasan Tunç'un kemençe sanatçısı olmasında annesinin yanık ve güzel sesinin etkili olduğunu söyleyenler vardır. Annesinin tarlada çalışırken söylediği türkülere, kemençe ile eşlik ederdi. Eğlence yerlerinde, düğünlerde de çalıp söyleyen Hasan Tunç, genç kızlara türküleri her zaman kendisi söylemezdi, zaman zaman genç ve güzel kızların da kendisine türkü attığı olurdu. Bu türkülerden birisi şöyle:
Hasan Tunç sadece sevmemiş, sevilmiştir de, şu dörtlük bunun ifadesi olsa gerek;
Hasan Tunç yaylacılık yaptığı dönemlerde gönlünde yer eden bir komşu kızı için yaylada söylediği bir türkü;
(Türküde geçen "kalomina, elifina" hirer hayvan ismidir. Rumcadır.)
Hasan Tunç İstanbul'a geldiği yıllarda birkaç taş plak doldurdu. Odeon şirketinde doldurduğu ilk plağındaki türkülerden biri de şudur;
Gerek plak çalışmaları sırasında gerekse radyoya girdiği dönemlerde Sadi Yaver Ataman, Cemile Cevher, Ahmet Yamacı, Fatma Türkan Yamacı, Ömer Akpınar, Metin Eryürek gibi sanatçılarla yakın dostluklar kurar. Özellikle Cemile Cevher'in onun sanat hayatında ayrı bir önemi vardır. Bazı türküleri birlikte ürettikleri gibi, bunları çeşitli yerlerde yorumlamışlardır da.
Hasan Tunç'un sanat yaşamında hiç unutamadığı olaylardan birisi de, polis marifetiyle Beylerbeyi Sarayı'na çağırılarak Atatürk tarafından dinlenilmiş olmasıdır. Sahnede kemençe eşliğinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü'nden bir ekip horon oynamaktadır. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan Tunç'un sıkıldığını fark etmiş olacak ki kendisini gösteri sonunda yanına çağırır ve kendisine "çal, çal evlat çal, Karadeniz havaları bizim milli havalarımızdır" der. Bu ifade onu çok duygulandırmıştır.
Radyodaki çalışmalarına 1960'lı yıllarda nokta koyan Hasan Tunç kemençesini de Radyoevi müzesine hediye etmiştir. 1983 yılında Karadeniz kültürüne ve Türk halk müziğine yapmış olduğu katkılardan dolayı Kültür Bakanlığı'nca ödüle layık görülmüş ve ödüllendirilmiştir. Hasan Tunç, 1 Mayıs 1986'de Şehremini'deki evine giderken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Mezarı Yedikule'deki aile kabristanındadır.
Cd I: PaSs & LiNk
lazutlar plak
Cd II: PaSs & LiNk
lazutlar plak
1912 (((-_-))) 1986
Hasan Tunç'un türkü çalıp söylemesi 12-13 yaşlarında başlar. İlk denemelerine kastel denilen olgunlaşmış mısır fidanından kesilerek yapılan ve ince sesler çıkaran basit bir çalgı ile başlamıştır. Daha sonraları kendi yaptığı kemençe ile çalıp-söylediği bilinmektedir. Hasan Tunç'un kemençe öğrendiği bir ustası yoktur. Ancak birlikte çalıp-söylediği yakın dostları olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında Salim Akpınar (Kastoroğlu), ve Ocaklı (İspela) Köyü'nden Fehmi Alan (Kuru Fehmi) en tanınmışlarıdır. Hasan Tunç'un kemençe sanatçısı olmasında annesinin yanık ve güzel sesinin etkili olduğunu söyleyenler vardır. Annesinin tarlada çalışırken söylediği türkülere, kemençe ile eşlik ederdi. Eğlence yerlerinde, düğünlerde de çalıp söyleyen Hasan Tunç, genç kızlara türküleri her zaman kendisi söylemezdi, zaman zaman genç ve güzel kızların da kendisine türkü attığı olurdu. Bu türkülerden birisi şöyle:
Ha buradan yukari
Bineyim Taradumi
Eğil öpeyim seni
Alayım muradımi
Bineyim Taradumi
Eğil öpeyim seni
Alayım muradımi
Hasan Tunç sadece sevmemiş, sevilmiştir de, şu dörtlük bunun ifadesi olsa gerek;
Oy kör Hasan kör Hasan
Kör gözünde kaynasam
Bir derum alsam seni
Bir de derum almasam
Kör gözünde kaynasam
Bir derum alsam seni
Bir de derum almasam
Hasan Tunç yaylacılık yaptığı dönemlerde gönlünde yer eden bir komşu kızı için yaylada söylediği bir türkü;
Bağırıyi sığırlari
Sığırların anasi
Benum ufak yavrumun
Var bir kara danasi
Daha peşine gelur
Masti kolominasi
Daha peşine gelur
Suna elifinasi
Sığırların anasi
Benum ufak yavrumun
Var bir kara danasi
Daha peşine gelur
Masti kolominasi
Daha peşine gelur
Suna elifinasi
(Türküde geçen "kalomina, elifina" hirer hayvan ismidir. Rumcadır.)
Hasan Tunç İstanbul'a geldiği yıllarda birkaç taş plak doldurdu. Odeon şirketinde doldurduğu ilk plağındaki türkülerden biri de şudur;
Bu Maçkali Hasan'ın
Yoktur mali, melali
Giyinip de kuşansa
Olur daha belali
Yoktur mali, melali
Giyinip de kuşansa
Olur daha belali
Gerek plak çalışmaları sırasında gerekse radyoya girdiği dönemlerde Sadi Yaver Ataman, Cemile Cevher, Ahmet Yamacı, Fatma Türkan Yamacı, Ömer Akpınar, Metin Eryürek gibi sanatçılarla yakın dostluklar kurar. Özellikle Cemile Cevher'in onun sanat hayatında ayrı bir önemi vardır. Bazı türküleri birlikte ürettikleri gibi, bunları çeşitli yerlerde yorumlamışlardır da.
Hasan Tunç'un sanat yaşamında hiç unutamadığı olaylardan birisi de, polis marifetiyle Beylerbeyi Sarayı'na çağırılarak Atatürk tarafından dinlenilmiş olmasıdır. Sahnede kemençe eşliğinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü'nden bir ekip horon oynamaktadır. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan Tunç'un sıkıldığını fark etmiş olacak ki kendisini gösteri sonunda yanına çağırır ve kendisine "çal, çal evlat çal, Karadeniz havaları bizim milli havalarımızdır" der. Bu ifade onu çok duygulandırmıştır.
Radyodaki çalışmalarına 1960'lı yıllarda nokta koyan Hasan Tunç kemençesini de Radyoevi müzesine hediye etmiştir. 1983 yılında Karadeniz kültürüne ve Türk halk müziğine yapmış olduğu katkılardan dolayı Kültür Bakanlığı'nca ödüle layık görülmüş ve ödüllendirilmiştir. Hasan Tunç, 1 Mayıs 1986'de Şehremini'deki evine giderken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Mezarı Yedikule'deki aile kabristanındadır.
Cd I: PaSs & LiNk
lazutlar plak
Cd II: PaSs & LiNk
lazutlar plak
zuğa R. poğarişi (((-_-))) deniz R. pınaroğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder